25 Temmuz 2017 Salı
Dolgu Kalitesini Etkileyen Temel Faktörler
Bir dolgu kalitesi ve güvenilirliği açısından değerlendirilirken temel de 3 noktaya dikkat edilmelidir. Birinci nokta dolgunun üretildiği ülkede ilgili makamlardan aldığı sertifikalar, sağlık bakanlığı onayları, CE sertifikaları veya FDA onayları; ikinci nokta dolguda kullanılan hyaluronik asit kaynağı ve üçüncü nokta ise retiküler formda- çapraz bağlı hyaluronik asit üretilirken kullanılan çapraz bağlama ajanıdır. Hyaluronik asit dolgusu, dokularda fibroblastlar tarafından sentezlenen, doğrusal-uniform kimyasal yapıda bulunan, molekül ağrlığı 2,5-10 milyon Dalton arasında değişen oldukça uzun bir biyopolimerdir. Ayrıca bağ dokunun vizkositesinden, doğal olarak cildin parlaklığından, neminden ve elastikiyetinden büyük ölçüde sorumludur.
Endüstride yaygın olarak 2 farklı yöntemle üretilir:
1)Taşlama, kimyasal uygulama ve pürifikasyon sonrasında horoz ibiğinin ekstraksiyonu
2) Bakteriyel fermantasyon: Hyaluronik asit iplikçikleri genetik olarak modifiye edilmiş bakteriler tarafından sentezlenir.
(Stretococcus equi, E. coli. vb) Hayvansal kaynaklı hyaluronik asit dolgularının alerji riski yüksektir, o nedenle öncesinde alerji testi gerektirebilir. Bu açıdan bakteriyel fermantasyon sonucu üretilen hyaluronik asit dolguları daha güvenilirdir, alerji riski taşımaz, öncesinde herhangi bir teste ihtiyaç duyulmaz. Bakteriyel fermantasyon ile üretilen dolguların bazıları bir miktar antibiyotik içerebilmektedir, bu da antibiyotik alerjisi olan insanlarda alerjiye neden olabilir. Bu nedenle, uygulanan dolguların kaynağının, içeriğinin bilinmesi ve aynı zamanda hastanın herhangi bir rahatsızlığının olup olmadığı detaylı bir şekilde sorgulanması son derece önemlidir.
Retiküler formda hyaluronik asit bazlı dolgu üretilirken çeşitli çapraz bağlama ajanları kullanılmaktadır. Çeşitli ARGE çalışmaları ve klinik çalışmalar neticesinde en güvenilir olarak saptanan (alerji riski bulunmayan, toksik etkisi olmayan ve oldukça kaliteli ve sağlam bir ağ yapısı oluşmasını destekleyen) çapraz bağlama ajanı BDDE (butanediol diglisidil eter) dir.
Dolgu seçimi yaparken; hekimlerimizin de öncelikle dikkat ettikleri noktalar ilgili ülkelerden alınan sağlık bakanlığı onaylarının, FDA yada CE sertifikalarının) varlığı, dolgunun tercihen bakteriyel fermantasyon neticesinde üretilmiş olması, antibiyotik içermiyor olması ve tercihen retiküler formun BDDE çapraz bağlayıcısı ile sağlanmış olmasıdır. Ayrıca kaliteli bir doku yumuşak olmalıdır; viskozitesi açısından uygulayıcı hekime kolaylık sağlamalı, enjeksiyon sırasında dokuda rahat hareket edebilmeli; kanül ile ve iğne ile rahatlıkla uygulanabilmelidir.
Sertifikasyon konusunda firmaların yönlendirmesi ile ne yazık ki Türkiye de çok yanlış bir algı oluşturulmuş, hekimlerimiz ve dolgu yaptıran insanlar ne yazık ki oldukça yanlış yönlendirilmiştir. FDA onayı bulunmayan dermal dolgu kullanılmamalıdır, CE belgesi yeterli değildir diye anlamsız, gerçeği yansıtmayan son derece yanıltıcı ifadeler ile Amerikan menşeili olmayan ya da Amerika da satışı bulunmayan ürünlere yönelik bir karalama kampanyası başlatılmıştır.
FDA (Food and Drug Administration – Amerika Gıda ve İlaç Dairesi); Amerika’da Sağlık Bakanlığı’na bağlı gıda, kozmetik, ilaç ve medikal ürünlerin denetiminden sorumlu birimdir. CE ( Conformite Europeene) ‘Avrupa Normlarına Uygunluk’ anlamına gelmektedir. CE uygunluk işareti, üzerine vurulduğu ürün ya da ürün grubunun sağlık, güvenlik, çevre ve tüketicinin korunması açısından sahip olması gerekli asgari şartları “Yeni Yaklaşım Direktiflerine” uygun olarak sağladığını gösteren bir işarettir.
CE işareti bir ürünün üretiminden, sunumuna kadar gerekli her tür şartı sağladığının bayanı niteliğindedir. Avrupa’da CE onayı alan her ürün ilgili resmi kurum (bakanlık) tarafından değerlendirildikten sonra verilmektedir. Yani Amerika pazarında bir FDA onayı ne anlama geliyorsa, Avrupa ülkelerinde de CE onayı aynı anlama gelmektedir. CE onayı bulunan bir Avrupa dolgusu, üretimi yapılan ülkenin Sağlık Bakanlığı’ndan üretim iznini alır ve denetimler neticesinde CE onayını alır. Amerika’da üretilmeyen ya da Amerika’da satışa sunulmayan medikal bir ürünün, kozmetiğin ya da gıda maddesinin FDA onayı alma zorunluluğu olduğunu düşünmek son derece yanlıştır.
Türkiye’de sağlık bakanlığı onayı ne demekse, Amerika’da da FDA onayı aynı anlamı taşır. Hatta ülkemize girişi yapılan medikal ürünlerde aranan onay FDA onayı değil, CE belgesinin varlığıdır. Avrupa menşeili, CE belgesi bulunan (sağlık bakanlığından onaylı) hiçbir ürün için ülkemizde tekrar bir denetim mekanizması devreye sokulmaz; CE belgesi olan medikal ürünler kaliteli olarak değerlendirilirler.
Kaynak: http://erdagimedikal.com/dolgu-kalitesini-etkileyen-temel-faktorler-dolgu-secimi-dolgu-guvenilirligi-ve-ce-fda-onaylari/
18 Temmuz 2017 Salı
Minoksidil, Dutasterit, Multivitamin ve Multimineral Kompleksler ile Saç Mezoterapisi
Saçlarınızı kaybediyorsunuz; çeşitli önlemler almaya çalıştınız, şampuanlar, serumlar ve çeşitli spreylerin kullanımı ile malesef herhangi bir sonuç alamadınız; PRP ve Saç Mezoterapisi yaptırmaya karar verdiniz. PRP ve mezoterapi tedavileri yaptıran ama sonuç almadığını söyleyen insanların yorumları nedeniyle kararsız kaldınız.. Peki tedavi sonrası memnun kalmayan hastaların gerçek bir PRP Kiti ile ya da Konsantre Mezoterapi Ürünleri ile doğru bir tedavi gördüğüne emin misiniz? Saç tedavilerinde; başarılı, tatmin edici sonuçlar almanız tamamen tedavinin yapılacağı kuruma, doktora ve en önemlisi de tedavi de kullanılacak ürünlere bağlıdır. Doğru ürünler ile doğru ellerde yapılan saç mezoterapisi ve PRP uygulamalarında, saç dökülmesi tedavilerindeki başarı % 80 in üzerindedir. Özellikle 40′lı yaşların başındaki hastalarda, 6 seans sonrası saç dökülmesinin tamamen durduğu, yeni saçların çıktığı bilinmektedir. Düzenli bir tedavi sonrasında yapılan koruyucu seanslar ile desteklendiğinde, sonuçların kalıcı olduğu bilinmektedir.
Saç mezoterapisinde amaca uygun olarak seçilen ilaç karışımları, bölgesel olarak küçük dozlarda, 30G – 32 G 4mm iğneler kullanılarak cildin orta tabakasına 2-3 mm derinliğe mikroenjeksiyonlar şeklinde uygulanmaktadır. Derinin orta tabakasında bulunan kılcal damarlara etkin bir şekilde ulaşan maddeler hızlı bir şekilde etkisini gösterir. Saç mezoterapi tedavilerinde, saç köklerini besleyen vitamin, mineral komplekslerin, kan dolaşımını hızlandırıcı etkenlerin ve saç dökülmesini tetikleyen hormonların saç kökleri üzerindeki olumsuz etkilerini baskılayıcı etkenlerin enjeksiyonu tercih edilmektedir. Saç tedavilerinin olmazsa olmaz etkenleri; vitamin gruplarından, Vitamin B Grubu (Pantenol, Piridoksin, Tiamin, Biotin) ve Minerallerden ise Demir ve Çinko dur. Melilotus(tıbbi yonca) gibi kan dolaşımını arttıran etkenlerin yanı sıra, Minoksidil ve Dutasterit de saç mezoterapisinde 4 – 6 seans sonrası oldukça başarılı sonuçlar alınmasını sağlayan etkenlerdir.
Doğru tedavi protokolleri ve konsantre mezoterapi ürünleri ile 4-6 seans saç mezoterapi tedavisi ile başarı kaçınılmazdır.
Mezoterapi ile saç dökülmesi tedavisine başlanmadan önce, hastanın sağlık durumu; saçının dökülmesini tetikleyecek herhangi bir sağlık probleminin varlığı mutlaka sorgulanmalıdır. Yine, hastanın kullandığı saç bakım ürünleri, beslenme şekli, yaşam tarzı, hayatındaki stresin ve duygu durumunun sorgulanması da son derece önemlidir.
Saç mezoterapisinde kullanılan etkenleri ve etki mekanizmalarını özetle sunacak olursak,
Panthenol vitamin Pro-Vitamin B5 olarak bilinir. Uzun süreli nemlendirme sağlar ve saç gövdesinin gücünü arttırır. Bazı çalışmalarda; pantenolün aşırı ısınma ve aşırı kurutma sonucu saç ve saç derisinde oluşabilecek hasarları engellediği ve hasarların etkilerini ortadan kaldırdığı kanıtlanmıştır. Saçlara sağlığını yeniden kazandırır ve saçlarda kırık oluşumunu, uç kısımlardaki yıpranmaları azaltır.
Piridoksin B6 vitaminidir. DHT (dihidrotestosteron) oluşumunu ve androjen reseptör aktivitesini inhibe eder.
Tiamin B1 vitaminidir. Vücuda B-1 yeterli miktarda alınmazsa, hücreler gıdasız kalır. Saçlar açısından da, Tiamin eksikliğinde saç tellerinde incelme ve saçın uzamasında yavaşlama görülür.
Biotin B7 vitaminidir. Biotin miktarı vücutta tükendiğinde saç kalitesi azalır, cansız ve güçsüz saçlar belirir.
Melilotus (kokulu-tıbbi yonca) dolaşımı hızlandırma ve ağrıyı azaltma etkileri ile bilinen bitkisel bir bileşendir. Melilotus deri altı dokularda mikrosirkülasyonu artırır. Doku içerisinde vitamin, mineral ve diğer yapı taşlarının etkin bir şekilde dağılımını destekler.
Çinko, Bakır, Manganez, Demir, Selenyum, Krom içeren multimeral kompleksler cilt kalitesini arttırmanın yanı sıra saç tedavilerinde saçık kalitesini arttırma, saç köklerini güçlendirme, ince saç tellerinin daha sağlıklı ve kalın bir yapıya kavuşmasını destekler.
Dutasterit; saç dökülmesini engellemek ve saç kalitesini arttırmak amacıyla kullanılır. Etki mekanizması şöyledir; genetik olarak gelen kıl kökü hassasiyetinden dolayı saçların dökülmesine sebep olan dihidro testesteron (DHT) hormonunun oluşumunu engeller. Testesteron (T), 5 alfa redüktaz enzimiyle dihidro testesterona DHT ye dönüşür. Dutasterit, testesteronu bloke ederek, dihidrotestesterona (DHT) dönüşümünü engeller. DHT nin azalması sonucu kıl kökündeki hasar azalır ve zayıflamış olan saçlar güçlenir. Dutasterit, mezoterapi uygulamaları ile lokal olarak sadece saç köklerine verildiğinden kesinlikle hormon seviyesinde azalmaya neden olmaz, sadece ilgili dokuda saç köklerini DHT nin olumsuz etkilerinden korur. Dutasteritin, vitamin kompleks, mineral kompleks ve hyaluronik asit içeren saç mezoterapi ürünleri ile kombineli kullanımı mümkündür.
Retinoik Asit, Retinol (Vitamin A) olarak da bilinir. Hücre büyümesinde ve farklılaşmasında rol oynar. Oldukça güçlü bir antioksidan etkiye sahiptir. Cildin ikinci tabakası olan dermis ve bazal katmanda aktive olur. Burada fibroplastları uyararak, kollajen, elastin ve hyaluronik asit sentezini arttırır. Kollajen ve elastin üretimini arttırarak cilde kaybettiği elastikliği yeniden kazandırır. Cilt ve saç hücrelerinin (keratinositlerin) hücresel üretimini-genetik yazılımını onarır. Ciltteki yeni damar yapımını da düzenleyerek kanlanmayı arttırır. antimikrobiyal, antiseptik ve antioksidan etkileri ile ön plana çıkan vitamin A; akne,hiperpigmentasyon, leke, çatlak ve kırışıklık tedavilerinde oldukça
Etkili olan Vitamin A, Retinoik Asit, saç dökülmesi tedavilerinde de saç sağanını uyaran, yeni saçların çıkmasını destekleyen oldukça etkili bir ajandır.
Minoksidil, Minoksil olarak da bilinir; saç dökülmesini azaltan ve yeni saçların çıkmasını tetikleyen vazodilatör bir etkendir. Saçlı deride ayrıca kan dolaşımını hızlandırarak diğer etkenlerin, vitamin ve minerallerin de etkinliğini arttırır. Minoksidilin, vitamin kompleks, mineral kompleks ve hyaluronik asit içeren saç mezoterapi ürünleri ile kombineli kullanımı mümkündür.
Doğru ürünler ve doğru tedavi protokolleri ile canlı, sağlıklı ve güçlü saçlara kavuşmak hayal değil...
Kaynak: http://erdagimedikal.com/minoksidil-dutasterit-multivitamin-ve-multimineral-kompleksler-ile-sac-dokulmesi-tedavileri-sac-mezoterapisi/
Etiketler:
dutasterit,
mezoterapi ürünleri,
minoksidil,
prp kiti
11 Temmuz 2017 Salı
Hyaluronik Asit Bazlı Dermal Dolgu Uygulamaları - Hyaluronidaz Enzimi ile İstenmeyen Etkinin Ortadan Kaldırılması
Estetik amaçlı dolgu uygulamaları, yüzdeki ince kırışıklıkların, derin çizgilerin, göz altındaki çökmelerin giderilmesi ve/ veya yüzün yeniden yapılandırılması amaçlarıyla yapılmaktadır; daha dolgun dudak ve daha belirgin elmacık kemikleri, ellerin, boyun ve dekolte bölgelerinin daha pürüzsüz ve genç bir görünüme sahip olması ve yüzün daha dolgun, daha parlak ve daha canlı bir görünüme sahip olması için en çok tercih edilen dolgu türü hyaluronik asit bazlı dermal dolgulardır.
Alın kırışıklıkları, glabellar kırışıklıklar, periorbital kırışıklıklar ve peribukkal kırışıklıkların giderilmesinde genellikle 18-20 mg/ml yoğunlukta hyaluronik asit bazlı dermal dolgunun kullanımı yeterlidir. Glabellar kırışıklıklar ve peribukkal kırışıklıklar daha derin ise 20mg/ml yoğunluktan daha fazla bir yoğunluğa sahip (22 – 24 mg/ml) bir dolgu daha derine uygulanabilir.
Nazolabial katlantıların, hoşnutsuzluk çizgilerinin giderilmesinde, dudak hacminin arttırılmasında 22 -24 mg/ml yoğunluğa sahip dolguların kullanımı idealdir. Yanak hacminin arttırılması, elmacık kemiklerinin belirginleştirilmesi için ise yoğunluğu en az 24 mg/ml olan ve çapraz bağ yapısı daha yoğun olan ürünler tercih edilmelidir.
Dolgu uygulamalarında en riskli alan ise oldukça hassas olan göz çevresidir. Güvenli bölge sınırını aşmadan, oldukça yüzeysel bir şekilde yoğunluğu 18 mg/ml i aşmayan, çapraz bağ yapısı oldukça zayıf olan ya da hiç çapraz bağ içermeyen düz bağlı saf hyaluronik asidin mezodolgu uygulamaları tercih edilmelidir.
Dolgu seçimine ne kadar dikkat edilirse edilsin (özellikle bakteriyel fermantasyon ile üretilmiş, BDDE çapraz bağlayıcı ajanı içeren ve viskozitesi rahat uygulama sağlayan kaliteli bir dolgu tercih edilse bile) maalesef bir takım kontraendikasyonlar – yan etkiler gelişebilmektedir.
Hastaların dolgu enjeksiyonundan önceki 2-3 içerisinde aspirin, non-steroid antienflamatuvar kullanımından, C vitamini takviyesinden, yoğun çay-kahve tüketiminden kaçınması gerektiği konusunda bilgilendirilmeleri son derece önemlidir.
Enjeksiyon sonrası, masaj yapılması, Arnica veya türevi antienflatuvar ve heparinoid içeren bir krem sürülmesi son derece önemlidir. Ayrıca optimal ve uzun süreli bir etkinin sağlanabilmesi için, enjeksiyon sonrası hastanın 1-2 gün süresince; güneş, yetersiz uyku, sigara ve alkol tüketimi, özellikle yüz bölgesini kapsayan aşırı egzersizden kaçınması konusunda bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Hamile veya emziren kadınlar, akne veya herpes gibi enflamatuvar ve/veya enfesiyöz tipte cilt sorunları olanlarda hyaluronik asit bazlı dolguların yaratabileceği etkilere dair yeterince klinik çalışma bulunmadığı için, kullanımı pek önerilmemektedir.
Yine hastanın patolojik geçmiş öyküsü de son derece önemlidir; hipertrofik yara geliştirme eğilimi, otoimmün hastalıklar, immünoterapi uygulaması, hyaluronik aside karşı aşırı duyarlılık hususlarında hastanın tıbbi geçmişi ayrıntılı bir şekilde sorgulanmalıdır.
Ayrıca, dolgu uygulamalarının hemen sonrasında; lazer, kimyasal peeling veya dermabrazyon işlemleri aynı seansta yapılmamalı; bu tarz uygulamalar için dolgu enjeksiyonundan sonra en az 1 hafta geçmesi beklenmelidir.
Hyaluronik asit bazlı dolgularda alerjik reaksiyon oluşması riski daha çok hyaluronik asit kaynağı ve kullanılan çapraz bağlama ajanı ile doğrudan alakalıdır. Dolgu seçimine ne kadar dikkat edilirse edilsin (özellikle bakteriyel fermantasyon ile üretilmiş, BDDE çapraz bağlayıcı ajanı içeren ve viskozitesi rahat uygulama sağlayan kaliteli bir dolgu tercih edilse bile) maalesef bir takım yan etkiler gelişebilmektedir. Enjeksiyondan sonra, kaşınma veya ağrıyla ilişkilendirilebilecek enflamatuvar reaksiyonlar (kızarıklık, ödem, eritem..) nadiren de olsa görülebilir. Ancak bu tarz yan etkiler en geç 1 hafta içerisinde son bulur.
Dolgu uygulamalarında ürüne bağlı olarak, uygulama yapılan hastaya bağlı olarak yada uygulamaya bağlı olarak nadiren de olsa sertlikler veya nodüller gözlemlenebilir. Enjeksiyon sonrası yapılan masajlar, enflamatuvar granülomalar gibi komplikasyonların görülmesini büyük ölçüde engeller.
Hasta konforunu arttırmak adına, lidokain, tetrakain gibi anestezik madde içeren dolgular da kullanıma sunulmuştur. Ancak bu tarz dolgularda şöyle bir dezavantaj bulunmaktadır; eritem ve morarma riski daha yüksektir, özellikle uygulama esnasında aynı bölgeye tekrar enjeksiyon yapıldığı takdirde ciddi morluklar oluşur ve kanama gözlemlenir. Ayrıca bazı hastalarda saf hyaluronik asit bazlı dolgunun alerjik etki göstemediği ancak, anestezik madde içeren hyaluronik asit bazlı dolguların alerjik etki gösterdiği gözlemlenmiştir. O nedenle, lokal olarak anestezik bir krem ile hastanın acı hissinin baskılanması daha uygun bir yöntemdir. Hyaluronik asit dolguların üretimlerinde, zaten ilgi tamponlar kullanılarak pH 7 olarak ayarlanmaktadır; enjeksiyonunda acı ve yanma hissi oldukça azdır; ancak dudak ve göz çevresinde hassasiyet biraz daha fazladır. O nedenle, anestezik bir krem ile lokal anestezi sağlanması tavsiye edilmektedir.
Bazı dolgu uygulamalarında, enjeksiyon bölgesinde nadiren de olsa renklenmeler görülebilir; geri dönüşümlüdür, bir hafta içerisinde düzelme beklenir.
Dolgu uygulamaları esnasında dolgunun etkisi hemen gözlemlenir, ancak ilk etapta iğnenin yaratmış olduğu travma neticesinde şişlikler ve ödem oluşacağından asıl etki 3-7 gün içerisinde gözlemlenir. O nedenle kontrol ve/veya korreksiyon 1 hafta sonra yapılır. Hipokorreksiyon durumunda aynı dolgu (çapraz bağ ajanı açısından önemlidir) ya da düz bağlı saf hyaluronik asit ile nokta enjeksiyonu yapılabilir. Aşırı şişkinliğin gözlemlendiği hiperkorreksiyon durumunda ise termal tedavi, özellikle radyofrekans uygulaması önerilir ve implantın merkezine hyaluronidaz enzim enjeksiyonu yapılabilir. Genellikle, piyasada bulunan hyaluronidaz enzimleri 100 U/ml ya da 150 U/ml formundadır. İlk işlemde 0,1-0,2 ml hyaluronidaz enzimi, dolgunun yapıldığı derinlikle aynı derinliğe nokta enjeksiyonu şeklinde uygulanmalı ve mutlaka masaj yapılmalıdır. Tek seferde 0,5 ml den fazla hyaluronidaz enzimleri verilmemeli ve asıl sonucu görmek adına en az 3 gün beklenmelidir. Eğer gerek görülür ise 2. enzim enjeksiyonu 3 gün sonra yine 0,1-0,2 ml olarak uygulanmalıdır. Dolgunun gözlemlenen fazla etkisinin veya yarattığı nodüllerin giderilmesinde; hem radyofrekans hem de enzim enjeksiyonu yapılacak ise; dokuda yaratılacak ısı etkisiyle çapraz bağ yapısı zayıflatılarak, su tutucu, hacim arttırıcı etki termal etki ile azaltılacaksa bu uygulama daha önce yapılmalı, en az 15-20 dakika sonrasında enzim enjeksiyonu yapılmalıdır; çünkü ısı enzimin yapısını bozar ve aktivitesini zayıflatır. Enzim enjeksiyonundan hemen sonra ise termal etki yaratacak hiçbir işlem uygulanmamalıdır.
Alın kırışıklıkları, glabellar kırışıklıklar, periorbital kırışıklıklar ve peribukkal kırışıklıkların giderilmesinde genellikle 18-20 mg/ml yoğunlukta hyaluronik asit bazlı dermal dolgunun kullanımı yeterlidir. Glabellar kırışıklıklar ve peribukkal kırışıklıklar daha derin ise 20mg/ml yoğunluktan daha fazla bir yoğunluğa sahip (22 – 24 mg/ml) bir dolgu daha derine uygulanabilir.
Nazolabial katlantıların, hoşnutsuzluk çizgilerinin giderilmesinde, dudak hacminin arttırılmasında 22 -24 mg/ml yoğunluğa sahip dolguların kullanımı idealdir. Yanak hacminin arttırılması, elmacık kemiklerinin belirginleştirilmesi için ise yoğunluğu en az 24 mg/ml olan ve çapraz bağ yapısı daha yoğun olan ürünler tercih edilmelidir.
Dolgu uygulamalarında en riskli alan ise oldukça hassas olan göz çevresidir. Güvenli bölge sınırını aşmadan, oldukça yüzeysel bir şekilde yoğunluğu 18 mg/ml i aşmayan, çapraz bağ yapısı oldukça zayıf olan ya da hiç çapraz bağ içermeyen düz bağlı saf hyaluronik asidin mezodolgu uygulamaları tercih edilmelidir.
Dolgu seçimine ne kadar dikkat edilirse edilsin (özellikle bakteriyel fermantasyon ile üretilmiş, BDDE çapraz bağlayıcı ajanı içeren ve viskozitesi rahat uygulama sağlayan kaliteli bir dolgu tercih edilse bile) maalesef bir takım kontraendikasyonlar – yan etkiler gelişebilmektedir.
Hastaların dolgu enjeksiyonundan önceki 2-3 içerisinde aspirin, non-steroid antienflamatuvar kullanımından, C vitamini takviyesinden, yoğun çay-kahve tüketiminden kaçınması gerektiği konusunda bilgilendirilmeleri son derece önemlidir.
Enjeksiyon sonrası, masaj yapılması, Arnica veya türevi antienflatuvar ve heparinoid içeren bir krem sürülmesi son derece önemlidir. Ayrıca optimal ve uzun süreli bir etkinin sağlanabilmesi için, enjeksiyon sonrası hastanın 1-2 gün süresince; güneş, yetersiz uyku, sigara ve alkol tüketimi, özellikle yüz bölgesini kapsayan aşırı egzersizden kaçınması konusunda bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Hamile veya emziren kadınlar, akne veya herpes gibi enflamatuvar ve/veya enfesiyöz tipte cilt sorunları olanlarda hyaluronik asit bazlı dolguların yaratabileceği etkilere dair yeterince klinik çalışma bulunmadığı için, kullanımı pek önerilmemektedir.
Yine hastanın patolojik geçmiş öyküsü de son derece önemlidir; hipertrofik yara geliştirme eğilimi, otoimmün hastalıklar, immünoterapi uygulaması, hyaluronik aside karşı aşırı duyarlılık hususlarında hastanın tıbbi geçmişi ayrıntılı bir şekilde sorgulanmalıdır.
Ayrıca, dolgu uygulamalarının hemen sonrasında; lazer, kimyasal peeling veya dermabrazyon işlemleri aynı seansta yapılmamalı; bu tarz uygulamalar için dolgu enjeksiyonundan sonra en az 1 hafta geçmesi beklenmelidir.
Hyaluronik asit bazlı dolgularda alerjik reaksiyon oluşması riski daha çok hyaluronik asit kaynağı ve kullanılan çapraz bağlama ajanı ile doğrudan alakalıdır. Dolgu seçimine ne kadar dikkat edilirse edilsin (özellikle bakteriyel fermantasyon ile üretilmiş, BDDE çapraz bağlayıcı ajanı içeren ve viskozitesi rahat uygulama sağlayan kaliteli bir dolgu tercih edilse bile) maalesef bir takım yan etkiler gelişebilmektedir. Enjeksiyondan sonra, kaşınma veya ağrıyla ilişkilendirilebilecek enflamatuvar reaksiyonlar (kızarıklık, ödem, eritem..) nadiren de olsa görülebilir. Ancak bu tarz yan etkiler en geç 1 hafta içerisinde son bulur.
Dolgu uygulamalarında ürüne bağlı olarak, uygulama yapılan hastaya bağlı olarak yada uygulamaya bağlı olarak nadiren de olsa sertlikler veya nodüller gözlemlenebilir. Enjeksiyon sonrası yapılan masajlar, enflamatuvar granülomalar gibi komplikasyonların görülmesini büyük ölçüde engeller.
Hasta konforunu arttırmak adına, lidokain, tetrakain gibi anestezik madde içeren dolgular da kullanıma sunulmuştur. Ancak bu tarz dolgularda şöyle bir dezavantaj bulunmaktadır; eritem ve morarma riski daha yüksektir, özellikle uygulama esnasında aynı bölgeye tekrar enjeksiyon yapıldığı takdirde ciddi morluklar oluşur ve kanama gözlemlenir. Ayrıca bazı hastalarda saf hyaluronik asit bazlı dolgunun alerjik etki göstemediği ancak, anestezik madde içeren hyaluronik asit bazlı dolguların alerjik etki gösterdiği gözlemlenmiştir. O nedenle, lokal olarak anestezik bir krem ile hastanın acı hissinin baskılanması daha uygun bir yöntemdir. Hyaluronik asit dolguların üretimlerinde, zaten ilgi tamponlar kullanılarak pH 7 olarak ayarlanmaktadır; enjeksiyonunda acı ve yanma hissi oldukça azdır; ancak dudak ve göz çevresinde hassasiyet biraz daha fazladır. O nedenle, anestezik bir krem ile lokal anestezi sağlanması tavsiye edilmektedir.
Bazı dolgu uygulamalarında, enjeksiyon bölgesinde nadiren de olsa renklenmeler görülebilir; geri dönüşümlüdür, bir hafta içerisinde düzelme beklenir.
Dolgu uygulamaları esnasında dolgunun etkisi hemen gözlemlenir, ancak ilk etapta iğnenin yaratmış olduğu travma neticesinde şişlikler ve ödem oluşacağından asıl etki 3-7 gün içerisinde gözlemlenir. O nedenle kontrol ve/veya korreksiyon 1 hafta sonra yapılır. Hipokorreksiyon durumunda aynı dolgu (çapraz bağ ajanı açısından önemlidir) ya da düz bağlı saf hyaluronik asit ile nokta enjeksiyonu yapılabilir. Aşırı şişkinliğin gözlemlendiği hiperkorreksiyon durumunda ise termal tedavi, özellikle radyofrekans uygulaması önerilir ve implantın merkezine hyaluronidaz enzim enjeksiyonu yapılabilir. Genellikle, piyasada bulunan hyaluronidaz enzimleri 100 U/ml ya da 150 U/ml formundadır. İlk işlemde 0,1-0,2 ml hyaluronidaz enzimi, dolgunun yapıldığı derinlikle aynı derinliğe nokta enjeksiyonu şeklinde uygulanmalı ve mutlaka masaj yapılmalıdır. Tek seferde 0,5 ml den fazla hyaluronidaz enzimleri verilmemeli ve asıl sonucu görmek adına en az 3 gün beklenmelidir. Eğer gerek görülür ise 2. enzim enjeksiyonu 3 gün sonra yine 0,1-0,2 ml olarak uygulanmalıdır. Dolgunun gözlemlenen fazla etkisinin veya yarattığı nodüllerin giderilmesinde; hem radyofrekans hem de enzim enjeksiyonu yapılacak ise; dokuda yaratılacak ısı etkisiyle çapraz bağ yapısı zayıflatılarak, su tutucu, hacim arttırıcı etki termal etki ile azaltılacaksa bu uygulama daha önce yapılmalı, en az 15-20 dakika sonrasında enzim enjeksiyonu yapılmalıdır; çünkü ısı enzimin yapısını bozar ve aktivitesini zayıflatır. Enzim enjeksiyonundan hemen sonra ise termal etki yaratacak hiçbir işlem uygulanmamalıdır.
4 Temmuz 2017 Salı
Daha uzun süreli rejuvenasyon etkisi için hangi dolguyu tercih etmeliyiz?
VOLOMA, CaHA Bazlı Dermal Dolgu ile Yüz ve El Rejuvenasyonu
Tamamen uygulama yapılacak bölgeyle ve uygulama yapılacak hastaların beklentileriyle alakalı olarak dolgu tercihlerimiz şekillenmektedir.
Dudak ve göz çevresinde sadece hyaluronik asit bazlı dolgular ile güvenilir uygulamalar yapılırken; yüzün diğer bölgelerinde ve el üzerinde kalsiyum hidroksisapatit bazlı dolgular yada hyaluronik asit katkılı kalsiyum hidroksiapatit bazlı dolgular ile daha uzun süreli ve daha tatmin edici sonuçlar almamız mümkündür.
Kalsiyum Hidroksiapatit Bazlı Dermal Dolgular ile özellikle yüz zigoma bölgesi uygulamaları ve el üstü uygulamalarında uzun süreli mükemmel sonuçlar alınmaktadır. Uygulama sonrası yüz bölgesinde elde edilen V etkisi; nazolabiyal katlantılarda açılma ve elmacık kemiklerindeki belirginleşme kişiye daha genç ve dinamik bir görüntü sağlamakta ve bu etki 18-24 ay devam etmektedir.
El üstünde Hyaluronik Asit bazlı dermal dolgular ile de rejuvenasyon etkisi mümkündür. Ancak benzer sonuçlar elde edebilmek için daha fazla ürün kullanımı (1,5 ml CaHa bazlı dolguya karşılık, 4 ml yüksek çapraz bağ yapısına sahip, oldukça konsantre bir HA bazlı dolgu kullanımı) gerekmektedir. Ayrıca el üstü oldukça hareketli bir bölge olduğundan, hyaluronik asit dolgular 6 ay içinde etkisini kaybetmektedir.
Ancak el üstü rejuvenasyonunda, daha az miktarda CaHA bazlı dolgu enjeksiyonu ile uzun süreli (14-16 ay) oldukça tatmin edici sonuçlar alınmaktadır. Yine bir alternatif olarak, yeni nesil hyaluronik asit katkılı CaHA dolgular tercih edilebilir. Ciltte kollajen sentezi ve nem ihtiyacı üst seviyede karşılanırken, CaHA ile 14-16 ay boyunca genç el etkisi devam eder. Sadece 1,5 ml VOLOMA CaHA bazlı dermal dolgu ile iki el üzerine uygulama yapılabilir ve bu etki 14-16 boyunca devam eder. 16 ay sonra tekrarlanan 2. uygulama sonrası etki süresi 24 aya kadar uzar.
El Üstü Dolgu Enjeksiyonlarında Daha Doğal ve Daha Konforlu Uygulamalar için mutlaka kanül tercih edilmelidir. Önerilen Kanül 25G 50 mm Dermasculpt Mikro Kanül www.dermaculpt.net 22G 50 mm Dermasculpt Mikro Kanül de kullanılabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)